Uzun süredir bu köşede yazma fırsatı bulamadım. Özel nedenlerden kaynaklanan bir ayrılık oldu. Tüm okuyucularıma yeniden merhaba diyorum.
Muharrem deyince, akla önce 10. Gün ve Kerbela acısı geliyor. Ümmetin içerisinde bölünmenin miladı olarak bir tarih arayacaksak sanırım 10 Muharrem 61 yılından daha uygunu olmaz. Bir Cuma günü Bağdatın 100 km. güneybatısında siyasi mülahazalarla karşı karşıya gelmiş gibi görünen ama aslında pek çok dini kaygıları muhtevi bir çatışmanın kanla sonuçlanması. Hz. Hüseyin, yani Peygamber çiçeğinin çölde susuz bırakılması, ümmetin yüreğinin kanatılması…
Bu hadisenin siyasi olduğu müsellem bir hakikattir. Ama ben dini boyutunun da olduğunu düşünüyorum. Çünkü olayın en önemli ismi Hz. Hüseyin bir peygamber torunudur. Hz. Peygamberin (her dede gibi) torunlarına nasıl düşkün olduğunu, onları ne derece sevdiğini cümle alem bilmektedir: “Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kokladığım iki çiçeğimdir”
Yezid bir sahabi çocuğudur. Muaviye onu veliaht tayin ederken şunları söylemiştir: “Senin aleyhine dört kişiden korkarım: bunlar Alinin oğlu Hüseyin, Ömerin oğlu Abdullah, Zübeyrin oğlu Abdullah ve Ebubekirin oğlu Abdurrahman. Alinin oğlu Hüseyin çabuk etkilenen bir kişidir. Irak halkı onu isyan ettirmeden rahat bırakmaz. Şayet isyan eder de ona galip gelirsen ona iyi davran. Çünkü o, Allah Resulunun torunudur…” O bir sahabi çocuğu olmasına rağmen, işlediği cürüm tarihe kazınmıştır.
Taraflar çarpışmadan önce sabah namazı kılmış, Hz. Hüseyin ve ailesi son geceyi ibadetle geçirmişlerdir,
Hz. Hüseyinin Muaviyeye biat etmesine rağmen Yezide biat etmemiş olmasında Yezidin cahil ve fasık olmasında büyük etkisi vardır.
Kerbela, İslam İnanç Tarihinde Şia adlı bir ekolün/mezhebin kategorik olarak oluşmasına sebep olmuş en önemli amildir. Bu, Kerbelayı salt siyasi/politik bir hadise olmaktan çıkarır. Şöyle bir düşünelim:
İslam Peygamberinin torunu, ne için can verdi? Sadece halife olmak için mi? Öyle olsaydı Mekkede, Medinede, Taifte ona biat etmeye hazır binlerce insan vardı zaten. Ama o, buna razı olmadı.
Kaynakların aktardığına göre, Irakta şartların değişmiş olduğunu bilmesine rağmen Iraka doğru yola çıktı. Peki neden? Hem de 70 kadar aile ferdini yanına alarak. Bir askeri birlik edinmeden…
Öyle düşünüyorum ki, Resulullahın torunu, bazı değerler için hayatını feda etmeyi göze almıştır. O;
1- Müslümanları yönetecek kimsenin belirlenmesi/seçimi ile ilgili bir peygamber torunu olarak kendisinde sorumluluk hissetmiştir.
2- Ne dedesi ne babası, ne Ebu Bekir ne Ömer ne de Osman… Hiçbirisi şurayı terk etmemişti. Muaviyenin istişareye dayanmaksızın -hem de ehliyet sahibi de olmayan- oğlunu hilafete ataması İslama aykırıdır.
3- Ümmeti başında fasık birisinin yönetmesi züldür.
4- Babasına biat etmemiş bir kişinin fasık oğluna biat etmeyi zillet kabul etmiştir.
5- Zillet içinde yaşamaktansa izzetle ölmeyi tercih etmiştir.
6- Ölümünden sonra ailesinin zalimlerce eza ve cefalara maruz bırakılacağını bildiği için onları da yanında şahadete götürmüştür.
Bunlar ve daha başka nedenler, dini mahiyetten müstağni değildir. Fakat Hz. Hüseyinin şahadetine neden olan aktörler Halife Yezid, Vali Ubeydullah b. Ziyad, komutanlar Ömer b. Sad, Husayn b. Numeyr tarihin tozlu yapraklarında eriyip gitmiştir. Ancak Hz. Hüseyin, ümmetin kalbinde yaşamaya devam etmektedir.
Bize düşen;
1- Bu olayı ayrışma sebebi değil, birleşme nedeni kılmak.
2- Asırlardır var olan muhibbân-ı Hüseynîlere gönül vermek.
3- Ehl-i kıbleden olan kimseyi küfürle itham etmemek.
4- İslamın yönetim ilkelerinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlamak.
5- Önce kendi aramızda ve sonra herkesle güce dayalı değil, söze dayalı bir iletişim kurmaktır.
Zira bugün, tarihteki acılar üzerinden ayrışmayı kanıksama zamanı değil, birlikte sükûnetle yürüme zamanıdır. Geçmişteki yargılarımızdan kurtulup, cesaretle yeni fikirler üretme ve gücümüzün zayıflamasına neden olan ihtilafı sonlandırmak için (Enfâl, 46) sözün/vahyin maksadına uygun dini-politik çözümler üretme zamanıdır. Bu sorumluluk başta ehl-i kalemin ve siyasetin uhdesindedir. Müminlerin rahmet nazarı, hayır duaları ve müspet tutumları ise çözümü kolaylaştıracaktır.
Son söz: Aylardan Muharrem olunca, içimize Hüseyni hisler doğuyor. Şimdi yine aylardan Muharrem, günlerden Hüseyin…
Not: Dün Alevi kardeşlerimizin oruçları ve matemleri sona erdi. Allah kabul etsin ve hakikate mugayir olmaktan bizleri korusun…
13 Muharrem 1435
Yorum Yazın