Tükettik ve Tükendik?

Doç. Dr. Mustafa Ünverdi
1586 Görüntüleme
02 Mart 2016 17:25
Son Güncelleme: 02 Mart 2016 17:25

Geldiğimiz nokta itibariyle bazı değerlerimizi tüketme noktasına geldiğimizi düşünüyorum. Maalesef ki bunları unuttuğumuzdan değil, içini boşalttığımızdan dem vurmak istiyorum. Böylece aslında kaybeden değerlerimiz değil, bizleriz. Neler mi bunlar, şöyle bir sesli düşünelim:

 

Samimiyet:Bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığımızın Kutlu Doğum teması samimiyet idi. Bu tür etkinliklerde konular, bazen, bazı değerleri hatırlatmak, bazen de yanlışları ayıklamak ve doğruyu yeniden güzel bir şekilde ortaya koymak için gündeme alınır. Belli ki bu konuda bir problem var ve samimiyet, hepimizin ihtiyacını hissettiğimiz bir duygu olarak karşımıza çıkıyor. Ama samimiyete ilişkin yazılanlar, söylenenler samimiyetten uzak olunca –ki bu konuda dil döken herkesi tenzih ediyorum- etkisiz kalıyor.

Yardımda Samimiyet: Kuran, “Yakınlara, düşküne ve yolcuya hakkını ver, saçıp savurma…” (İsra, 17/26) der ve cennetlikleri şöyle tasvir eder: “Onlar mallarında muhtaç ve yoksula hak ayırmışlardı” (Zariyat, 51/19). Biz yardım etmeyi terk etmedik. Ama yardımda samimiyeti tükettik. Ramazan da dahil olmak üzere reklamsız olarak hayır işlerine destek veren var mı? Yaptığımız yardımdan sonra, “hocam, bu verdiğimi zekata dahil edebilir miyim” sorusunu sormuyor muyuz? Ya da zekat, fitre ve kurbanlarımızı belli başlı gruplara tahsis etmiş değil miyiz? 

Anlatmada/Okumada Samimiyet: Allahın huzuruna getirildiğinde samimiyetsizliğinden cezaya müstehak olan üç kişiden birisinin “alim ve (Kuran) kâri(si)” olduğunu en iyi biz hocalar biliriz. “Yahu müminler, neden kendiniz yapmadıklarınızı başkalarına anlatıp duruyorsunuz?” mealindeki Saf, 61/2. ayeti okuyan da biziz. Kutlu Doğumlar, kandiller, Ramazanlar, Cumalar… Tüm müstesna vakitlerde ve diğer zamanlarda anlatımlarımız çorak toprak misali, semere vermiyor. Acaba sorun samimiyette mi? Özü samimi olmayanın, sözü hiç samimi olmaz…

Kardeşlik: Bu konuda büyük laflar etmekten haya ederim. İslam dünyasının şu andaki fotoğrafı zaten konuşuyor. Ben hayatımızın basit kesitlerinden küçük örneklerle bu hasleti nasıl yitirdiğimizin altını çizmek istiyorum. “Aranızda selamı yayınız”, “gülümsemek sadakadır”… buyuran peygamberin ümmetiyiz. Ama gel gör ki, markette, dolmuşta, otobüste karşılaştığımız insanlarla selamlaşmıyor, konuşmuyoruz. Markette kasiyerin “hoş geldiniz” demesi çok mu zordur? Ama güvenlik ve içtenlik endişesi o kadar ilerlemiş ki, kardeşler yabancı oldu, insanlar birbirinin selamından korkar oldu. Yolda kalanı almaktan, yardım isteyen biçareye elimizi uzatmaktan çekinir olduk.

İnsaf ve Merhamet: “Eğer cezalandıracaksanız, size reva görülen eziyetin misliyle mukabele edin” (Nahl, 16/126). Hatalı solladı diye, kıyasıya dövüyor, yan baktı diye bıçak çekiyor, iki söz eleştirdi diye demediğimizi bırakmıyoruz. Nerede insaf, nerede merhamet..

Duyarlılık:“İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar birbirlerinin himayecisidirler…” (Tevbe, 9/71)Suriyeden binlerce mümin kardeşimiz geldi. Bu ayet, birbirimize karşı ensar-muhacir kıvamında ve hükmünde olduğumuzu beyan ediyor. Biz ne mi yapıyoruz? (Yapılan birçok hizmeti göz ardı etmenin haksızlık olacağını itiraf etmekle birlikte) işverenimiz Suriyeliyi düşük ücretle çalıştırıyor, kiralık ev vermiyoruz, kimisini cami köşelerinde dilenecek duruma terk ediyoruz… Nerede kaldı “Komşusu açken tok yatan bizden değildir…”

Sanat ve Estetik: Her milletin kendine özgü sanatı, mimarisi, estetiği vardır. Bir kentin dilidir binaları, yapıtları. Bizde sanat seküler alana terk edildi. Böylece sadece bizler değil camilerimiz, okullarımız, binalarımız da estetikten mahrum kaldı. Estetiği olmayanın nezaketi olmaz. Nezaketi olmayanın beşareti olmaz. Beşareti olmayanın huzuru, saadeti olmaz…

Bu örneklerin sayısını artırabiliriz. Ama umarım Kuran gönüllerde yer eder de, değerlerimiz yeşerir. Bugün Mirac Kandili… İki cihan serverinin miracı gibi, bizler de, gönüllerimiz de yücelsin inşallah…

 

 

Yorum Yazın