Sevgide Derinlik Problemi

Doç. Dr. Mustafa Ünverdi
2214 Görüntüleme
02 Mart 2016 17:23
Son Güncelleme: 02 Mart 2016 17:23

Her insan sever. Yaratıcıyı, peygamberi, büyüğünü, karşı cinsi, komşusunu, okul arkadaşını€¦ Siyasi partiyi, spor kulübünü, oyuncuyu, şarkıcıyı, sanatçıyı, tarikatı, cemaatini, mezhebini, ırkını€¦ Peki bunlara olan sevginin derinliği iman boyutunda mı akıl ölçüsünde mi? Gelin bunu bir inceleyelim.

 

İman bir şeyi kesinkes kabul ve tasdik etmektir. Dini anlamda Hz. Peygamberin Allah´tan getirdiklerinin doğruluğunu kalpten onaylamak ve Resulullah´ın (sav) sözüne itimat etmektir.

İman, gönülden gelen bağlılık ve teslimiyettir. İman eden, iman ettiğine karşı derin bir itimat hisseder.

İman artmaz-eksilmez. Ya vardır ya yoktur.

İman eden, itaat eder. İman karşı tarafa "sana koşulsuz itaati kabul ediyorum" demektir.

İman, sınırsız sevgidir. İmanla, "hakkımda nasıl karar verirsen ver seni seveceğim" denilmiş olur.

İman eden, "sende noksanlık olduğunu kabul etmiyorum, görüşlerin ve düşüncelerinin isabetli olduğuna eminim" demektedir.

İman, kıyas kabul etmez. "Seninle ortak kabul etmem" der iman eden. İman ettiğiyle başkasını kıyaslamaz bile..

İman, beklentisiz sevmektir. Beklenti imanın seviyesini düşürür. "Seni sen olduğun seviyorum" duygusu imanın tepe noktasıdır.

İman adanmışlıktır. En yüksek idealler iman etmiş insanlarla gerçekleştirilir. Bu yüzden örgütlenmeler kendilerine iman etmiş fertleri toplamak isterler.

Akılla sevmeye gelince bu, neden ve niçin sorusunu içeren bir bağlılıktır. "Seni seviyorum çünkü çok iyisin" cümlesinde "kötü olsan sevmezdim" anlamı vardır. İmanda ise iyi de olsan kötü de olsan seni seviyorum, deme vardır. (Kaldı ki iman eden inandığının kötü olma ihtimalini kabul etmez)

Akılla sevmek, sınırlı bağlılıktır. Eleştireldir. Mutlak değil, kısmî bağlılıktır. Artar-eksilir.

Akılla sevmek sevilenin her kararına, işine, davranışına, sözüne itaati getirmez.

Akılla sevmek menfaat odaklıdır. Menfaat olumlu da olabilir, olumsuz da. "Dinime hizmet ettiğin için seviyorum seni" diyen birisi takdire şayandır. Meşru olmayan bir iş için birbirleriyle kenetlenenlerin sevgisi menfidir. Böylelerini sevmek -gayelerinden ötürü- uygun değildir.

İmanla ya da akılla sevmeyi birer kelimeyle açıklamak zorunda kalsaydık herhalde birisine aşk, diğerine muhabbet/sevgi derdik. 

Nitekim aşkla ilgili bazı sözlere baktığımızda bunun bir nevi iman olduğunu görürüz:

"Aşkın gözü kördür" (yani şık, sevdiğindeki €"varsa- kusuru görmez)

"Sen benim görmek için, bakmaya gerek bile duymadığım ezberimsin€¦" (Sana külliyen teslim olmuşum€¦)

"Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın; ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.." -Şems-i Tebrizi (eleştiri-sorgulama ve neden niçin yok. Ya hep ya hiç.)

"Bir çift göze şık ve diğer bütün gözlere körüm..." (kıyas etmem seni, teksin€¦)

Bir de sevgiyle ilgili bazı sözlere bakalım:

"Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, olabilir ki günün birinde düşmanın olur, düşmanına karşı da aşırı gitme, olabilir ki günün birinde dostun olur." Hadis-i Şerif, -Tirmizî, Birr ve´s-Sıla, 60.

"Benden nefret edenlerden nefret edecek vaktim yok. Çünkü ben, bana değer verenleri sevmekle meşgulüm" (kimi niçin sevdiğimi biliyorum)

"Sevgi, dostlara saygılı olmakla güçlenir." (Hz. Ali) (Artar-eksilir)

Bunları daha fazla örneklendirmek mümkün, ama sözün güzeli az olandır.

Şunu söylemek istiyoruz:

Sevilmeye değer şeyler arasında sadece Allah imanla sevilir (Ona iman, zaten aklı kenarda bırakmaz). Allah´tan başka her türlü şey akla konudur/rcidir. Sadece Allah´a bağlılık ve teslimiyet imanladır. "L ilahe illallah" demek, yalnızca "Allah´tan başka ilah yoktur" anlamına gelmez, zımnen "Allah´tan başka gözü kapalı sevilecek yoktur" anlamına da gelir. Peygamber sevgisi bile akılla olmalıdır ki, sevgili nebinin (as) neyi niçin yaptığını ve ondan neleri örnek alması gerektiğini bilsin insan.

İman sadece din ve dine ait konularda olmalıdır. Namaza iman etmişiz, rektını vaktini sormadan, farz kılınmışsa eda ediyoruz. Oruca iman etmişiz yazı-kışı, yararı-hikmeti demeden tutuyoruz. Hacca iman etmişiz, o emretti diye bir küpün etrafında dönüyor, taştan bir sütunu şeytan diye taşlıyoruz. Din kendisine imanla adanmış ruhlar ister ki insanı ve yeryüzünü imar etme gayesine ulaşsın. İlk adanmış insanlar olarak sahabe bu yüzden yücedir işte.

Onun dışında dünyaya ait şeyler dünya nimeti olan akılla sevilmelidir. Siyasal parti, dini/sosyal cemaat, spor kulübü, tarikat, karşı cins, ırk, akraba-soy vs. odaklı sevgiler iman boyutuna ulaşmamalıdır. Ne ki koşulsuz olarak bir siyasal partinin peşinden giden, takımı için yağmur-çamur demeden tribünleri dolduran, tarikatını fırka-i Naciye görüp, diğer Müslümanları dalalette addedenler, ırkını üstün gören ve bu uğurda birlikte yaşama kültürü ile üzerinde bulunduğu toprakların, ülkenin değerini bilemeyen, liderinin gaybî emrini Allah´ın zahirî emrinin önüne geçirenler ve dahi kendisi gibi düşünmeyen müminleri (ki öyleleri din kardeşidirler!) düşman görenler partilerinin, kulüplerinin, tarikatlarının, ideolojilerinin sadık müminleridir. Burada neyin, hangi gayenin peşinde olduğumuz sorusu can alıcıdır€¦

Aslında insanın ne bir kadını ne de erkeği, ne bir kurumu ve de yapıyı, ne parayı ne de makamı Allah´ı seviyormuşçasına, iman edercesine sevmemesi ve ona bağlanmaması gerekir. Zordur ama zor başarılmak için vardır. İmtihanımız ta buradadır işte.

Son söz, iman dini alandan diğer alanlara geçince ya da batıl dinlerde tecelli edince artık her tür türlü şerrin kaynağı olabilir. İslam´ın vizyonuna onulmaz zararlar veren IŞİD teröristleri de Doğu Türkistan´da Müslümanlara kadın-çocuk demeden işkence eden Budistler de imanla kenetlenmiş kitlelerdir. Öyleyse neye ve nasıl bağlı olduğumuza bir bakalım; doğru şeye mi iman ediyoruz? Sevgilerimiz olması gerektiği gibi mi?

"€¦ İmanınız nasıl bir imandır ki size bu kadar kötü işler yaptırıyor!" Bakara 2/93.

30.06.2015

Mustafa ÜNVERDİ

İHBAR HATTI

Yorum Yazın