Aşk’ın Viraneleri…..

Mensure Kaplan
1757 Görüntüleme
06 Ağustos 2016 21:11
Son Güncelleme: 06 Ağustos 2016 21:11

Ağlayabilir miyim gönlüm? Müsaadenle.  Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi. Günaha batan tüm kirliliğin ile Ağlayabilir miyim? Öylesine ama ölesiye.  Bu can çıkana kadar bedenden. Nefsimin nefesi kesilesiye. Pembe güller mor menekşelere düşesiye. Sol yanımın ateşi yükselesiye kadar. Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan, Ağlayabilir miyim? …                        ( Hz. Mevlana

Sokak ta virane olmuş gönüller vardır. Öğleki boşuna virane denmemiş, yıkılmış harap yani. Tutamazsın onları, zamana ayak uyduramadıkları için taş yapıların altında kalmışlardır. Yüzlerinde ki katmerleşmiş izler ondandır. Mistik sokakların miskin rüzgârlarına teslim olurlar anlayacağınız. Böyle kişilere yabancı değilsiniz aslında. Çok yakınınızda vardır da biz fark etmemişizdir. Gördük mü de acımanın verdiği bir bakışta atarız. İçimizdeki soru işaretleri mesken tutar. Onların ki candan geçmektir. Bu o kadar kolay mı diye sormayın onlara, onların dilinden ancak sokaklar anlar… Ne demişti şair?

''Yaşamak bir sokak lambası gibi

Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki

Tek bir damla tek bir ses gibi

Aklıma düşüyor''

                         Zarifoğlu

Sokaklar gece rüyası gibi, her ışık lambasının yanında bir hayat yatar beklenmedik bir anda hayatımızın yanı başında yanar. Ya da dilimizde anlatımı derin muştuyla zevk veren yaşamlara konu olur. Bazen de yanlarından geçer gideriz uyandırmadan, yoluna devam edersin ama buna pek müsaade etmezler, sokağa düşen her gölgenin bir parçası oluvermiş.

Aşk öyle bir şey ki; kalpten dile yansır sevda şiirleri gibi. O şiirleri efsaneleriyle ünlü sevda yiğitleri ile dillere destan olup çıkıverir. Ya kavuşursun, ya da sokakta bir virane olursun. Anlatılmadan geçmez içteki derin sancı, illaki gider seni bulur, bul beni der, bul ve çıkar. O an izahatı zor olan düşüncelere dalar gidersin, bir bakmışsın yine aşk sokaklarında, aşk kokan vuslatların içindesin, zamansa seni perçinlemiş.

Sarmak lazım…

Bu sokaklarda sarıp sarmalar sonunda seni, onlardan yanın kalmaz. Caddelere ait her ne varsa, sana aitmiş gibi kullanırsın, Küççük bir kulübe de, yıldızları odanın bir parçası gibi kâğıttan yapılmış, duvar kağıdı gibi döşersin. Bulut timsali döşenir kartonpiyerler, yastıktan daha rahat taşlara sarılı verirsin, cenin gibi kıvrılıp yatarsın işte. Hayatına kimse karışmaz. Zarardan çok kendine pay çıkarırsın. Faydası olmaz öğütlerin, alalade o buruşmuş ısıtıla gelen sözlerin. Kulak tıkar Rabbine abid bir sin/lenmiş bir kul görürsün. Bu dünyanın sevdası bu dünyada kalır sanma aslında asıl sevdaya ötelerin ötelerinde kavuşursun.

Söze değil , icra edilmiş haller ,

Yola değil menzile varılmış gönüller,

Bu mahbuba değil

Aşka maşuk olmuş dücar  nesifler…

Vuslat menzile vuruldu mu? Bilinmez, belki zamanı vardır. Sürgün  şehirlerden ,sürgün vadilere doğru yitirilmiş tahammüllere bir ferman vardır ..

Kim bilir…

Usul usul inen 
Yağmur tıpırtılarını 
Dinler gibi 
Dalıp gitmiştik 
Sen konuşuyordun 
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun 
Onlar ki konuklarımızdı 
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı 
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu

Erdem Beyazıt…

Kimine sevda telleri dokunur , kimine rızaya matlup olunur., kimine aşk bir yangındır , kimine göre de bir esarettir yada bir nefsi mahluktur…Bunun için eğer bir virane görürseniz , pişmanlık ve sevdanın da orda olduğunu sakın unutmayınnn!!

 

Yorum Yazın